22 Haziran 2014 Pazar

Phi Phi Adasında 25 Dakika!



    Tayland gezi yazılarıma uzun zamandır ara vermiştim. Bir tane araya sıkıştırayım dedim bu hafta sonu. Dünyada bir çok ülkeyi görmüş biri olarak ısrarla buraya dair yazmam biraz da Taylandın bir başka büyüsünden kaynaklanıyor. İnsanı, yemeği, kültürü, havası çok başka. Adanın yukarıdan çekilen fotoğrafı-ilk fotoğraf- hariç diğer fotoğraflar bana ait. Önceki yazılarımda Bangkok'a gittik, sokakları şöyle bir turladık, yedik içtik. Sırada Taylanda bağlı olan Phuket adasından ulaşabileceğimiz egzotik bir ada olan Phi Phi var.Heyecan yüksek seviyede.
  




  *
 Bundan 15 sene önce o adada çekilen bir film izliyorsun, ayılıp bayılıyorsun, dünyada neler var diyorsun, sonra 25 dakikalığına da olsa orada olma fırsatını yakalıyorsun. Güzel şey. Yönetmenliğini Danny Boyle'un üstlendiği, Amerikan-İngiliz ortak yapımı olan,2000 yılında Phi Phi Adası'nda çekilen Kumsal (The Beach) filmi; adeta Tayland yerlileri tarafından kutsal, turistik bir havaya sokulmuş.Filmin; dönemin yakışıklı popüler oyuncusunu hepimiz tanıyoruz elbette. O yıldan itibaren adanın kaderi değişmiş. İnsanlar burayı görmek için gelmeye başlamış. Şu an hala ada turları çok revaçta. Phuket'e gidip Phi Phi Adasını görmeden dönen yoktur herhalde.   
    * 
    Nasıl ulaştık? Neler yapılmalı? Bakalım...

Bu turlar için sabah çok erken kalkıyorsun. Tur şirketleri seninle otelden alıp akşam otele bırakmak üzere anlaşıyor.Biz Phuketin kışını yaşadığımız için bolca yağmurla ve rüzgarla gidip geldik. Eğer Mayıs-Ekim ayları arasında gidiyorsan, bu duruma katlanmak zorundasın. Deniz dalgalı, tekne sarsıyor,adaya ulaşmak için Phuketten neredeyse bir buçuk saat süren tekne yolculuğu yapıyorsun.

     Değer mi? değer.Fotoğrafların her şeyi benden daha güzel anlatacağına eminim. Ada kendi içerisinde küçük bir koy. Size sonradan kalan şey ise turkuaz ve yeşil renkleri olacak. Büyüleyici bir güzelliği var. Akla ilk gelen, hep böyle bir yerde yaşamak oluyor, şuursuzca...
     *

 Adaya geldin. Hoş geldin!

    
    Phi Phi'ye vardığında, eğer şanslıysan; zaten küçük olan, neredeyse 1 km kadar olan kumsalın senin gibi diğer turcularla dolu olmaması. Biz maalesef bize verilen 25 dakikayı yaklaşık 6-7 tekneyle paylaştık. Japonları resimde görebiliyoruz. Yine değer mi? değer arkadaş. Burası tamamen yaşama kapalı bir alan. Günlük tur ziyaretçileri dışında sadece maymunlar ve türlü kuşlar kalıcı. Çevre adalarda oteller mevcut tabii. Bize verilen 25 dakikayı elimizden geldiğince kumsalda fotoğraf çekinme ve yüzmeye harcadık. Sadece kumsalda takılabiliyorsun. Adanın içerisine girmen yasak, zaten yabani bir orman var iç kısımda. 
  

 *
     25 Dakikalık Phi Phi macerası, filmden kareleri anmalar sonrasında tekneyle adanın etrafında dolanıp, şnorkelle dalış meraklıları için bir yerde durduk. Benim saçma-sapan köpek balığı korkum burada da peşimi bırakmadı elbette. Hemen dedi ki atlama suya. Sevgili eşimi ise bir baktığımda teknede, bir baktığımda suda gördüm.'Gözlüğü at gözlüğü' diye bağırıyor.Gözlükle birlikte ben de atladım nihayet. Neden anlatıyorum bu kadar?

    

   Çünkü bu şeffaf suya karşı koyabilmeniz mümkün değil. Gözlük ve şnorkel ikilisi size dev bir akvaryumun kapısını aralıyor. Bir de sevgili tur rehberiniz türlü balıkları sizin gözünüze sokmak için tekneden yem atınca, muhteşem bir denizaltı görsel şölenine şahit oluyorsunuz. Böylesi ancak National Geographicde görebileceğiniz cinsten. 
   
  



     Hayatımda kendimi şanslı hissettiğim nadir anlara bir yenisini daha bu dalışla eklemiş oldum.Hele o balık yok mu; lacivert sarı çizgili ,(özünde fenerliyim evet) beni benden aldı.
  * 
   Sonra ne oldu peki? Sonra uçağa bindik geldik. Tadı damakta. Yine gider misin? Uça uça giderim. Üniversiteyi de adada okumuş biri olarak adalara olan sempatim çok. Ama Phi Phi bambaşka...Cennet orası, hayattayken görülebilecek cennet adeta! 

  * 

 








Bir de şöyle bir şey var son olarak,

   Duke Dumont - I Got U (Official video) ft. Jax Jones

  
  Sevgili video sizi adaya götürecek. Mutlaka izlenmeli. 

  
Keşke bir gün kapı çalsa ve kargo bize de böyle bir hediye getirse...


15 Haziran 2014 Pazar

Layk Sevenler El Kaldırsın!



  

      Layk (Like-Bunu Beğen) ? Sosyal Medya sözlüğünde beğenme butonu, onay butonu, tamam sen benden geçer not aldın butonu, beğendim demenin tuşlaşmış hali. Kimileri için paylaşım kaygısını arttırıcı özelliği de bulunmakta.
   *
    Elimizde neler var? Öncelikle bir facebook olsun, bir twitter mecrası ne bilim bir instagram; hepsinde bir 'bunu beğendin' butonu mevcut.Hepimizin alıştığı 'layk etti, bunu layklamış, paylaşımı beğendi' falan şeyler,bu çeşitlenebilir. 
     *
   Türkiye'nin toplam nüfusunun -2014 araştırmasına göre- %94'ünün facebook kullandığı, dünyada facebook kullanan sayının 600 milyonu bulduğu, twitter kullanıcı sayısının 400 milyon civarı olduğu, instagramın bunu şuan için 200 milyon kullanıcı ile takip ettiği son araştırmalara göre tespit edilmiş. İnstagramın hızlı bir yükseliş kaydettiğinin de altı çizili. 
     *
    Şimdi bu astronomik rakamları yazmamın amacı olayın ciddiyetini iyice bi kavrayalım diye. Burada ufak bir zümreden bahsetmiyorum. Gelişen teknolojiyle (klişe girişe selam çakarım) çoğumuz birbirine gönülden değil de sanki internetten bağlı. Arkadaşlık online (internette) isen var, değilsen üzgünüm.Çok mu geldi? O zaman yazının devamını okumanı dilerim. 
  
   Layk Sevenler Ayağa Kalksın! Otur sıfır!
  
   Çoğu kişinin kendine dahi itiraf edemediği layk sevdası, fotoğrafı koyarken ki o ilk heyecanlar; kaç layk kaç? Ne kadar? Ne kadar layk alırsan o kadar varolduğunu hissetme. Sen de aramızdasın şampiyon durumu. Kimileri bu durumu dev içselleştirip, egoyu da ekrana kilitleyip, anahtarı yutmuş vaziyette. İnsan özgürleşemiyor, kopamıyor,bir parçası hep o ekranda.Kendine dönme zırvaları son dönemde sıfırın altında. 
     *
Herkes kendine layk sevdiğini itiraf ettiyse konuya daha da balıklama dalmak istiyorum yok değilse devreleri bir kontrol etmeni istiyoruz. 
     * 
  Özel neyimiz kaldı? 
  
   Kendine özel neyin kaldı? Üflediğin mumdan, gece sırrını paylaştığın kitaba, yediğin yemekten, dostlarınla içtiğin kırk yıllık kahvenin hatrına,tadına...Sen ve karşındaki her kimse; eş, sevgili,arkadaş,aile dost özel olmaktan saptı sapıttı.Amaçlanan beğenilmek bu cepte, ama sınırsız ve önlenemez bir paylaşım aşkı söz konusu.Amaç yine kabullenilme mevzusu 'beğenme' butonu elbette. Çoğunun hayatına, hal-hatır sormalara o kadar uzağız ki, zaten her şey gözümüzün önünde cereyan ediyor. Telefon açmak, bir sesini duymak(görüşmeyi geçtim) o kadar gereksiz ki zaten kişinin paylaştığı eğlence mekanı fotoğrafından zaten halinin hatırının yerinde olduğu açık. Merak etmiyoruz. Kimse için endişelenmiyoruz- istisnai durumlarda- 
     N'apıyoruz? Layk ediyoruz.Resmini-facebook paylaşımını- beğeniyoruz.Herkes mutlu. Senden haberim var işareti çakıyoruz.O da 'haa tamam beğendi demek ki haa tamam' diyor.Durum bu.
     * 
  Bunu uydurmadım ben. Geçenlerde evimde çok tatlı bir kardeşimi ağırladım-sevgili Diyar-,aramızda bu sosyal medya üzerine tuhaf bir sohbet geçti; duruma ayıkmama mı şaşırsam yoksa bu 'paylaşım beğenme' olaylarına farklı bir gözle bakmaya başlamama mı bilemedim.
Mevzu şu: Efendim sen beğenirsen(layk edersen) o da senin paylaşımlarını beğeniyor. Bir de velev ki bir arkadaşınla aran nane-limon-pek haz edilemeyecek durumlar söz konusu ise- istersen Michael Yamashita ol (resim orjinal solda), fotoğrafın dünya kralı seçil; yok! Layk mayk yok sana, tavır net. Layk (Bunu beğendin) butonu karşındaki kişiyle arandaki bağın simgesi adeta. 'Ben sana aksi yönde tavırlıyım' bilesin diyor; paylaştığın şeysin beğenme butonuna basmayan arkadaş. 
Kaldı ki şu konuda da yüreklere su serpelim; beğenmeyeni (çok umursadıysan) kendi haline bırak, çünkü onun senin paylaşımını beğenmemesi fotoğrafın ya da bilmem ne paylaşımının kötü olduğu anlamına gelmiyor. Beğenilme konusuna çok takılıyorsan, çok sık takıldığın arkadaşlarının beğenme oranlarını takip etmelisin.
     *
  Herkes kendini bağlar! Elbette!
   
   Herkesin bir sosyal medya kullanım tarzı elbet vardır. Kimi yorum yazmaya bayılır, öteki layk eder ne bulursa (bir zamanlar instagramım hata vermeden önce ben),retweet seven var, yok twitter sayfam bana özel olsun kahrolsun retweet takılan, başka bir kasan, böyle böyle işler... 
  * 
  Paylaşmak güzel şeydir.Çok takipçisi olan veya fenomen arkadaşları şöyle bir meclisten dışarı alalım.Geri kalan ben ve diğer sıradan profillerde, tanımadıklarının, özelinde işi ne? Bu düşünce beni bağlar tabii. Herkesin bilmem-neleri vardır.Ben mesela biraz kotacıyımdır. Minimum bir maksimum iki sene görüşemiyor ya da bu süre zarfında diyaloğum bir telefonla bile hatır sorma aşamasında bile gezinmiyorsa,tek tuş siliyorum. Fazla konservatif bir yaklaşım gibi gelebilir. Lakin durum seninle alakasız olan kişinin paylaşımların hakkında -belki de- gereksiz fikir yürütmesinden öteye gitmez. Sil, gitsin.
    *
      Tek bir tuşla hayatından çıkarma işi?
  
    Yadsınamaz. Durumu kronik özele bağlarsak, 'kalbinden de sil kolaysa?', diye de bir laf dönüyor. Ama özünde çok haklı.Tuşa basarak sözsüz eylemde bulunuyorsun ve karşındaki kişiyi ben seni hayatımdan çıkardım diyorsun. Facebooktan siliyor, instagramdan blokluyor, twitterdan unfollow(takip etmeyi bırak) tuşluyorsun. Nasıl yani? Artık manevi duygular internete mi bağlandı, ilişkilere facebook mu karar veriyor? Konuşma yetisine sahip olan insan hala onlayn mı? Ve mağdur şöyle der:
  - Zaten epeydir de fotoğraflarımı, facebook paylaşımlarımı layk etmiyordu...
  
     *
    Sosyal medya bir seyahat, paylaşımlar bir gemiyse, dümeni de layk arkadaş. Seni bu yönlendiriyor istemesen de. Bu çılgınlığa http://www.radikal.com.tr/yazarlar/cuneyt_ozdemir/akilli_telefonlar_aklimizi_alirken-1195247
 şu linki dahil etmek istiyorum son olarak.
   *
   Ve telefonsuz arkadaş sohbetleri, kaynaşımlar, geyikler, eski muhabbetler istiyorum artık. Çok şey istemiyorum. Bir kahveyi içmek en fazla yirmi dakika, hatırı-sohbetinin kırk yıl kalıcı olmasını diliyorum. 
Öpüyorum güzel ekranlarınızdan! Ben layk ederim ama gönülden bağlı değilim ve üzerine arkadaşlık istatistikleri çıkaramadım hiç bir zaman yine de herkese, 
bol 'layk'lı günler dilerim hepimize...