30 Ağustos 2014 Cumartesi

Yunan'a Gidelim mi?



   Mykonos
   Rodos 
   Santorini....
     Yaz geldi gidiyor! Neredeyse çoğu blog sayfaları gezi yazılarıyla dolmuşken, google a gidilecek yerle ilgili tek bir kelime yazmanız yeterliyken, ben bu satırları fantastik tatilimle ilgili nasıl dolduracağımı bilemiyorum. Yediğim içtiğim benim olsun gezip gördüğümü yazayım desem, herkes gezdiğini en ufak detayına varana kadar yazdı, yediğimi içtiğimi yazayım desem ortalık gurmeden geçilmiyor...

 *
    Başlayalım bakalım, son noktayı koyarız elbet!

   Gemiye binelim önce, bizi meşhur Yunan Adaları na götürecek olan gemimiz.Gayet şık, konfor seviyeli. Gezi arkadaşım Diyar ve ben odamızın penceresinden seyrediyoruz limanı... Az sonra kalkıyoruz ve ilk durak Yunanistan'a bağlı en büyük ada olan Rodos...
   *
   Gemide gece gidiş var, gündüz sen geziyorsun, gemi limanda yatıyor.Bütün gece güvertede dolunay manzarasını çok seviyorsun, bu gemi turlarını dolunay vaktine denk getirmek ayrı bir önem taşıyor bana kalırsa. Manzara denen şeyin hakkını denizin ortasında veriyorsun. 
    *
    Ve Rhodes!
    Anons: Yerel otoriteler izin verdiği takdirde Rodos adasına inişler başlayacaktır!

    GÜNAYDIN! Yerel otoriteler izin verdi neyse ki. Rodostayız. Rodos'u çok sevdik. Hayır sevmedik, çok bayıldık. Şövalyelerin ruhu, eski tapınaklar, saraylar, hepsi birbirinden şahane...Tura katılmadık kendi turumuzu kendimiz yarattık. Sanırım işin en tatlı kısmı bu oluyor.Gönlüne göre geziyorsun! Rodos'u sevmeyen lütfen yorum yazsın isterim. Adanın sadece tarihi yerlerini görmüş olsak da bu bile 10 puan vermemize yetti. 
  *
Detay vermeyecektim, mekan belirtmeyecektim, gezi blogcusu olmayacaktım ama söylemezsem çatlarım herhalde; siz yine de Kaleden çok uzaklaşmadan 15 dk. yürüme mesafesindeki plaja gidin, çok uzaklaşmayın yani, maceraya gerek yok. Bu kadar.
     Neyse ki yerel otoritelerin izni akşam 7'de bittiğinden, akşama kadar plajın keyfini de çıkarabiliyorsun. Gecenin sonunda sana kalan dolu dolu güzel bir gün oluyor. 

 




Şövalyeler Diyarı 

  


  Rodos Kale Girişi

   
    Ve Mykonos!
  Anons: Yerel otoriteler izin verdiği takdirde Mykonos adasına inişler başlayacaktır!

   GÜNAYDIN! Gözünü Mykonos'ta açma keyfine hoş geldin! Kahvaltıda biraz tedirginlik oldu tabii bizde; sonuçta yerel otoriteler izin verecek miydi? Kimdi bu yerel otoriteler? Her sabah bu iki bin kişiye nasıl izin veriliyordu? Bu sorularla geyiklerken anonsla Mykonos için botlara binildi. Mykonos için de tur almamıştık, bize kalmamıştı esasen ama sevgili Diyarcım ve benden yükselen maksimum pozitif aura burda da devreye girdi ve sorunsuz şekilde ünlü Paradise Beachde şezlonglarımıza kavuştuk. Aslında bu şans tatil boyunca bizleydi anlamadığımız şekilde ama bu konu çok mistik şimdi kasmayalım. 
  *
    Mykonos ,Mykonos, Mykonos...Denizi belki bizim ege kıyıları gibi diyebilirsin, ama çevrenden asla aynı keyfi -fazlası- alamayacağına garanti ederim. Ne konuda özgür olmak istiyorsan oradan seni bağlayan bir ada. Biz keyif özgürlüğü dilemiştik, kahkaha özgürlüğü istemiştik, kimsenin kimseyi bağlamadığı; gönlüne göre demiştik, tam yerine gelmiştik. 
  Biz denemedik ama deniz kestanesi meşhurmuş. Atv de güzel bir deneyim olabilir adayı gezmek için.Bu da denenmedi. Yolumuz düşerse tekrar bilareye saklandı. Bir de Paradise Beachde akşamüstü bir parti başladı yalnız akşam sekiz gibi çok eğlenceli olduğu söylendi. Biz erken ayrıldık akşam gezmesine çıkmak için. 
   -Detay vermeyecektim, mekan belirtmeyecektim, gezi blogcusu olmayacaktım ama söylemezsem çatlarım herhalde; Paradise Beachin orda Jackie'O diye bir yer var,keşke gidip bir görseydik dediğimiz.-
                                                  





      *
   Gelelim Mykonosta yerel otoritelere... Bu adada sabahtan ertesi sabaha kadar yerel otoriteler izin verdi şükür ki; akşam yemeği, bir kaç bistro-bar, çok meşhur Küçük Venedik (Little Venice) diye anılan küçük ve dar sokaklarıyla ünlü yeri görme imkanınız oluyor. Dilerseniz bıkana kadar gezip eğlenebilirsiniz.Küçük Venedik'te Nikosa uğramadan gelmeyin. Bu önemli. Sokaklar büyük arnavut kaldırımlarıyla döşeli; bu yüzden topuklu ayakkabı tercihi sıkıntılı olabiliyor, Diyarcım bu ihtar gönlüne göre giydiğin topuklu ayakkabılarına ufak bir göndermeydi,öperim. Bir de Mykonos dünyaca ünlü bir ada olabilir ama 3 günden fazla kalırsan sıkılabilirsin, bu da önemli. Git, gez, gör,dön... 
    


  
       *
     Ve Santorini! 
   Bu defa beklenen anons olmadı, çünkü gemi motorlarının sesinden ötürü ben anonstan önce uyanmıştım. Gözümü açtığımda camdan gördüğüm manzarayı unutmayı denedim tatil sonrası ama olmadı. Çünkü insan hatırladıkça tekrar o anı yaşamak istiyor ama tek bir sefer.
Gemi direk Santorini Adasının karşısına yanaşıyor, mutlaka güvertene çıkıp fotoğraf çekmelisin (resim üsttedir). Ben fotoğraf çekerken yerel otoriteler izin işlemleriyle ilgileniyordu sanırım. Çünkü anons geldi...
   *
 Anons: Yerel otoriteler izin verdiği takdirde Santorini adasına inişler başlayacaktır!
  GÜNAYDIN! Santorini hep gün batımıyla özdeşleştirilmiş bir yer; bu kesinlikle doğru, fakat gün batımına kadar sokaklarında kaybolabileceğin Thira ve Fira bölgeleri başlıca gezmen gereken yerler. Mykonosta tanıştığımız çok sevgili Yunan dostlarımız buraları görün yeterli demişlerdi. Bu arada mutlaka insanlarla iletişim içerisinde olun ki googleda bulamayacağınız türden gezi tavsiyeleri alabilmeniz mümkün. Ayrıca Mavi kubbeleri ve kiliseleri de mutlaka bir gör!









    *
    Santorini bir yanardağ bilindiği üzere bu yüzden dağa teleferikle tırmandık. Etrafta bolca dost canlısı Avustralyalı turistleri görebilirsiniz. Hatta bebek Lilly! Seni seviyoruz ve o kahkahalarını unutmayacağız!
   *
   Bu arada hiç alış-verişten bahsetmediğimi farkettim, Rodosta şövalyeler şarabı alabilirsiniz, her adadan birer dolap süsü, bir de biz her adadan birer shot kadehi aldık hatıra olarak.Çok hoşlar efendim.
   ***
    Lafı uzatmadan; Santorini için -diğer adalardan ziyade- nev-i şahsına münhasır demek çok yakışıyor. O yüzden şöyle güzeldi böyle güzeldi diye anlatmak yavan kalıyor.




         

       


      *
    Geldik gezinin sonuna... Nereden başlasam derken sona yaklaştıkça çenem açıldı galiba.
 Bu gezi işlerinde çok okumadan, çok kurcalamadan gidin derim ben. Biraz keşfedin, kendiniz görün, bulun, merak edin. Çok daha keyifli geçiyor. Bir arkadaşınızın bayılarak anlattığı bir yer size çekici gelmeyebilir de.Görmek için gidin. Gitmeden görmeye algılamaya çalışmamak gerek. Gittiğiniz yer kadar kiminle gittiğiniz çok çok önemli, ben sevgili Diyarcıma kocaman teşekkürlerimi sunuyorum,eğlence dozunu ikiye katlayan oydu.
İki keyif delisi insanın bir araya gelişinden daha iyi bir gezi ortaya çıkamazdı. Elimizdeki bütün kahkahaları ve pozitif enerjiyi en iyi şekilde kullandığımız için mutluyduk. 
   *
   Bir gün gemi turuna katılmayı düşünürseniz şayet, başlıca içeceğiniz su, başlıca geyiğinizin yerel otoriteler olması dileğimle... 
   *
   Yaz da bitti , yazı da...



22 Haziran 2014 Pazar

Phi Phi Adasında 25 Dakika!



    Tayland gezi yazılarıma uzun zamandır ara vermiştim. Bir tane araya sıkıştırayım dedim bu hafta sonu. Dünyada bir çok ülkeyi görmüş biri olarak ısrarla buraya dair yazmam biraz da Taylandın bir başka büyüsünden kaynaklanıyor. İnsanı, yemeği, kültürü, havası çok başka. Adanın yukarıdan çekilen fotoğrafı-ilk fotoğraf- hariç diğer fotoğraflar bana ait. Önceki yazılarımda Bangkok'a gittik, sokakları şöyle bir turladık, yedik içtik. Sırada Taylanda bağlı olan Phuket adasından ulaşabileceğimiz egzotik bir ada olan Phi Phi var.Heyecan yüksek seviyede.
  




  *
 Bundan 15 sene önce o adada çekilen bir film izliyorsun, ayılıp bayılıyorsun, dünyada neler var diyorsun, sonra 25 dakikalığına da olsa orada olma fırsatını yakalıyorsun. Güzel şey. Yönetmenliğini Danny Boyle'un üstlendiği, Amerikan-İngiliz ortak yapımı olan,2000 yılında Phi Phi Adası'nda çekilen Kumsal (The Beach) filmi; adeta Tayland yerlileri tarafından kutsal, turistik bir havaya sokulmuş.Filmin; dönemin yakışıklı popüler oyuncusunu hepimiz tanıyoruz elbette. O yıldan itibaren adanın kaderi değişmiş. İnsanlar burayı görmek için gelmeye başlamış. Şu an hala ada turları çok revaçta. Phuket'e gidip Phi Phi Adasını görmeden dönen yoktur herhalde.   
    * 
    Nasıl ulaştık? Neler yapılmalı? Bakalım...

Bu turlar için sabah çok erken kalkıyorsun. Tur şirketleri seninle otelden alıp akşam otele bırakmak üzere anlaşıyor.Biz Phuketin kışını yaşadığımız için bolca yağmurla ve rüzgarla gidip geldik. Eğer Mayıs-Ekim ayları arasında gidiyorsan, bu duruma katlanmak zorundasın. Deniz dalgalı, tekne sarsıyor,adaya ulaşmak için Phuketten neredeyse bir buçuk saat süren tekne yolculuğu yapıyorsun.

     Değer mi? değer.Fotoğrafların her şeyi benden daha güzel anlatacağına eminim. Ada kendi içerisinde küçük bir koy. Size sonradan kalan şey ise turkuaz ve yeşil renkleri olacak. Büyüleyici bir güzelliği var. Akla ilk gelen, hep böyle bir yerde yaşamak oluyor, şuursuzca...
     *

 Adaya geldin. Hoş geldin!

    
    Phi Phi'ye vardığında, eğer şanslıysan; zaten küçük olan, neredeyse 1 km kadar olan kumsalın senin gibi diğer turcularla dolu olmaması. Biz maalesef bize verilen 25 dakikayı yaklaşık 6-7 tekneyle paylaştık. Japonları resimde görebiliyoruz. Yine değer mi? değer arkadaş. Burası tamamen yaşama kapalı bir alan. Günlük tur ziyaretçileri dışında sadece maymunlar ve türlü kuşlar kalıcı. Çevre adalarda oteller mevcut tabii. Bize verilen 25 dakikayı elimizden geldiğince kumsalda fotoğraf çekinme ve yüzmeye harcadık. Sadece kumsalda takılabiliyorsun. Adanın içerisine girmen yasak, zaten yabani bir orman var iç kısımda. 
  

 *
     25 Dakikalık Phi Phi macerası, filmden kareleri anmalar sonrasında tekneyle adanın etrafında dolanıp, şnorkelle dalış meraklıları için bir yerde durduk. Benim saçma-sapan köpek balığı korkum burada da peşimi bırakmadı elbette. Hemen dedi ki atlama suya. Sevgili eşimi ise bir baktığımda teknede, bir baktığımda suda gördüm.'Gözlüğü at gözlüğü' diye bağırıyor.Gözlükle birlikte ben de atladım nihayet. Neden anlatıyorum bu kadar?

    

   Çünkü bu şeffaf suya karşı koyabilmeniz mümkün değil. Gözlük ve şnorkel ikilisi size dev bir akvaryumun kapısını aralıyor. Bir de sevgili tur rehberiniz türlü balıkları sizin gözünüze sokmak için tekneden yem atınca, muhteşem bir denizaltı görsel şölenine şahit oluyorsunuz. Böylesi ancak National Geographicde görebileceğiniz cinsten. 
   
  



     Hayatımda kendimi şanslı hissettiğim nadir anlara bir yenisini daha bu dalışla eklemiş oldum.Hele o balık yok mu; lacivert sarı çizgili ,(özünde fenerliyim evet) beni benden aldı.
  * 
   Sonra ne oldu peki? Sonra uçağa bindik geldik. Tadı damakta. Yine gider misin? Uça uça giderim. Üniversiteyi de adada okumuş biri olarak adalara olan sempatim çok. Ama Phi Phi bambaşka...Cennet orası, hayattayken görülebilecek cennet adeta! 

  * 

 








Bir de şöyle bir şey var son olarak,

   Duke Dumont - I Got U (Official video) ft. Jax Jones

  
  Sevgili video sizi adaya götürecek. Mutlaka izlenmeli. 

  
Keşke bir gün kapı çalsa ve kargo bize de böyle bir hediye getirse...


15 Haziran 2014 Pazar

Layk Sevenler El Kaldırsın!



  

      Layk (Like-Bunu Beğen) ? Sosyal Medya sözlüğünde beğenme butonu, onay butonu, tamam sen benden geçer not aldın butonu, beğendim demenin tuşlaşmış hali. Kimileri için paylaşım kaygısını arttırıcı özelliği de bulunmakta.
   *
    Elimizde neler var? Öncelikle bir facebook olsun, bir twitter mecrası ne bilim bir instagram; hepsinde bir 'bunu beğendin' butonu mevcut.Hepimizin alıştığı 'layk etti, bunu layklamış, paylaşımı beğendi' falan şeyler,bu çeşitlenebilir. 
     *
   Türkiye'nin toplam nüfusunun -2014 araştırmasına göre- %94'ünün facebook kullandığı, dünyada facebook kullanan sayının 600 milyonu bulduğu, twitter kullanıcı sayısının 400 milyon civarı olduğu, instagramın bunu şuan için 200 milyon kullanıcı ile takip ettiği son araştırmalara göre tespit edilmiş. İnstagramın hızlı bir yükseliş kaydettiğinin de altı çizili. 
     *
    Şimdi bu astronomik rakamları yazmamın amacı olayın ciddiyetini iyice bi kavrayalım diye. Burada ufak bir zümreden bahsetmiyorum. Gelişen teknolojiyle (klişe girişe selam çakarım) çoğumuz birbirine gönülden değil de sanki internetten bağlı. Arkadaşlık online (internette) isen var, değilsen üzgünüm.Çok mu geldi? O zaman yazının devamını okumanı dilerim. 
  
   Layk Sevenler Ayağa Kalksın! Otur sıfır!
  
   Çoğu kişinin kendine dahi itiraf edemediği layk sevdası, fotoğrafı koyarken ki o ilk heyecanlar; kaç layk kaç? Ne kadar? Ne kadar layk alırsan o kadar varolduğunu hissetme. Sen de aramızdasın şampiyon durumu. Kimileri bu durumu dev içselleştirip, egoyu da ekrana kilitleyip, anahtarı yutmuş vaziyette. İnsan özgürleşemiyor, kopamıyor,bir parçası hep o ekranda.Kendine dönme zırvaları son dönemde sıfırın altında. 
     *
Herkes kendine layk sevdiğini itiraf ettiyse konuya daha da balıklama dalmak istiyorum yok değilse devreleri bir kontrol etmeni istiyoruz. 
     * 
  Özel neyimiz kaldı? 
  
   Kendine özel neyin kaldı? Üflediğin mumdan, gece sırrını paylaştığın kitaba, yediğin yemekten, dostlarınla içtiğin kırk yıllık kahvenin hatrına,tadına...Sen ve karşındaki her kimse; eş, sevgili,arkadaş,aile dost özel olmaktan saptı sapıttı.Amaçlanan beğenilmek bu cepte, ama sınırsız ve önlenemez bir paylaşım aşkı söz konusu.Amaç yine kabullenilme mevzusu 'beğenme' butonu elbette. Çoğunun hayatına, hal-hatır sormalara o kadar uzağız ki, zaten her şey gözümüzün önünde cereyan ediyor. Telefon açmak, bir sesini duymak(görüşmeyi geçtim) o kadar gereksiz ki zaten kişinin paylaştığı eğlence mekanı fotoğrafından zaten halinin hatırının yerinde olduğu açık. Merak etmiyoruz. Kimse için endişelenmiyoruz- istisnai durumlarda- 
     N'apıyoruz? Layk ediyoruz.Resmini-facebook paylaşımını- beğeniyoruz.Herkes mutlu. Senden haberim var işareti çakıyoruz.O da 'haa tamam beğendi demek ki haa tamam' diyor.Durum bu.
     * 
  Bunu uydurmadım ben. Geçenlerde evimde çok tatlı bir kardeşimi ağırladım-sevgili Diyar-,aramızda bu sosyal medya üzerine tuhaf bir sohbet geçti; duruma ayıkmama mı şaşırsam yoksa bu 'paylaşım beğenme' olaylarına farklı bir gözle bakmaya başlamama mı bilemedim.
Mevzu şu: Efendim sen beğenirsen(layk edersen) o da senin paylaşımlarını beğeniyor. Bir de velev ki bir arkadaşınla aran nane-limon-pek haz edilemeyecek durumlar söz konusu ise- istersen Michael Yamashita ol (resim orjinal solda), fotoğrafın dünya kralı seçil; yok! Layk mayk yok sana, tavır net. Layk (Bunu beğendin) butonu karşındaki kişiyle arandaki bağın simgesi adeta. 'Ben sana aksi yönde tavırlıyım' bilesin diyor; paylaştığın şeysin beğenme butonuna basmayan arkadaş. 
Kaldı ki şu konuda da yüreklere su serpelim; beğenmeyeni (çok umursadıysan) kendi haline bırak, çünkü onun senin paylaşımını beğenmemesi fotoğrafın ya da bilmem ne paylaşımının kötü olduğu anlamına gelmiyor. Beğenilme konusuna çok takılıyorsan, çok sık takıldığın arkadaşlarının beğenme oranlarını takip etmelisin.
     *
  Herkes kendini bağlar! Elbette!
   
   Herkesin bir sosyal medya kullanım tarzı elbet vardır. Kimi yorum yazmaya bayılır, öteki layk eder ne bulursa (bir zamanlar instagramım hata vermeden önce ben),retweet seven var, yok twitter sayfam bana özel olsun kahrolsun retweet takılan, başka bir kasan, böyle böyle işler... 
  * 
  Paylaşmak güzel şeydir.Çok takipçisi olan veya fenomen arkadaşları şöyle bir meclisten dışarı alalım.Geri kalan ben ve diğer sıradan profillerde, tanımadıklarının, özelinde işi ne? Bu düşünce beni bağlar tabii. Herkesin bilmem-neleri vardır.Ben mesela biraz kotacıyımdır. Minimum bir maksimum iki sene görüşemiyor ya da bu süre zarfında diyaloğum bir telefonla bile hatır sorma aşamasında bile gezinmiyorsa,tek tuş siliyorum. Fazla konservatif bir yaklaşım gibi gelebilir. Lakin durum seninle alakasız olan kişinin paylaşımların hakkında -belki de- gereksiz fikir yürütmesinden öteye gitmez. Sil, gitsin.
    *
      Tek bir tuşla hayatından çıkarma işi?
  
    Yadsınamaz. Durumu kronik özele bağlarsak, 'kalbinden de sil kolaysa?', diye de bir laf dönüyor. Ama özünde çok haklı.Tuşa basarak sözsüz eylemde bulunuyorsun ve karşındaki kişiyi ben seni hayatımdan çıkardım diyorsun. Facebooktan siliyor, instagramdan blokluyor, twitterdan unfollow(takip etmeyi bırak) tuşluyorsun. Nasıl yani? Artık manevi duygular internete mi bağlandı, ilişkilere facebook mu karar veriyor? Konuşma yetisine sahip olan insan hala onlayn mı? Ve mağdur şöyle der:
  - Zaten epeydir de fotoğraflarımı, facebook paylaşımlarımı layk etmiyordu...
  
     *
    Sosyal medya bir seyahat, paylaşımlar bir gemiyse, dümeni de layk arkadaş. Seni bu yönlendiriyor istemesen de. Bu çılgınlığa http://www.radikal.com.tr/yazarlar/cuneyt_ozdemir/akilli_telefonlar_aklimizi_alirken-1195247
 şu linki dahil etmek istiyorum son olarak.
   *
   Ve telefonsuz arkadaş sohbetleri, kaynaşımlar, geyikler, eski muhabbetler istiyorum artık. Çok şey istemiyorum. Bir kahveyi içmek en fazla yirmi dakika, hatırı-sohbetinin kırk yıl kalıcı olmasını diliyorum. 
Öpüyorum güzel ekranlarınızdan! Ben layk ederim ama gönülden bağlı değilim ve üzerine arkadaşlık istatistikleri çıkaramadım hiç bir zaman yine de herkese, 
bol 'layk'lı günler dilerim hepimize...

      





    



24 Mayıs 2014 Cumartesi

LINE’dan ücretsiz internet!

Dünyanın önde gelen mobil platformu LINE, 50MB ücretsiz internet olanağı sağlayarak kullanıcılarının iletişim olanaklarını artırmalarına ve birbirleriyle dayanışmalarına katkıda bulunuyor.  Mesajlaşma, yüksek kalitede sesli ve görüntülü arama, sesli mesaj, fotoğraf ve lokasyon göndermeyi bir arada ve ücretsiz sunan LINE, kullanıcılarına 50 MB’lık interneti ücretsiz sunmakla kalmıyor, aynı zamanda  internet paketi kazananlara isterlerse bunu başkalarına hediye etme olanağı da yaratıyor.

Yalnızca LINE kullanıcılarına sunulan kampanyaya katılmak için çok basit ve eğlenceli bir yol bulunmuş:

Öncelikle telefonunuza LINE’ı indirmeniz gerekiyor: http://line.me/tr/download

1) Etkinlik haftası olan 26 Mayıs - 1 Haziran tarihleri arasında LINE arkadaşlarınıza en az 3 farklı günde mesaj, sticker ya da fotoğraf gönderin.

2) Mesaj gönderdiğiniz her gün için 1 puan kazanacaksınız.

3) 3 puanı topladığınızda, ücretsiz 50 MB internet sizin olacak!

Gerekli puana ulaştıktan sonra LINE Türkiye resmi hesabı tarafından iki hafta içerisinde bilgi mesajı alacaksınız. Mesajda belirtilen alana internet paketinin yüklenmesini istediğiniz telefon numarasını girmeniz yeterli. İnternet paketi giriş yaptığınız anda geçerli olacak ve 24 saat boyunca kullanılabilecek. Bilgi mesajının size ulaşabilmesi için LINE Türkiye resmi hesabını arkadaşınız olarak eklediğinize emin olun. Bunun için; LINE’ın ana menüsünde yer alan Diğer/Daha Fazlası > Resmi Hesaplar bölümünü kullanabilirsiniz.

50 MB’lık internet paketi, Turkcell abonesi numaralar tarafından kullanılabiliyor.  “Ama benim hattım Turkcell değil” diyorsanız üzülmeyin, bilgi mesajıyla birlikte gelen formu doldururken arkadaşlarınız ya da sevdiklerinizin numarasını girerek kazandığınız internet paketini onlara hediye edebilirsiniz.

Ücretsiz internet paketinize hemen sahip olmak için LINE yükleyin! http://line.me/tr/download

Bir boomads advertorial içeriğidir.

20 Nisan 2014 Pazar

Ev'lenmiş de Olabilirsin


 Her fani bir gün evliliği tadacak...İstisnalar yüzeysel olarak az bana kalırsa.2012 araştırmasına göre 65 yaş üstü evlenmeyen 110 bin kişi varmış Türkiye'de mesela.Bu yaşa kadar.Daha detaya da girilir ama konu kaymasın, baymasın. 
  *
   Kaçınılmaz son dünya evi.Evliliğin getirileri kiminin yaşam standardına göre değişse de, gerçek anlamda 'ev'lendin ve minimum iki odalı sorumluluklar mekanına hoş geldin. Artık bu alan sana dahil, sen de ona, ne ekersen onu biçersin evde.Fazlası olur, fakat eksiği olursa sıkıntı olur.

   *
   Evlenme işiyle birlikte pratik zeka devreye girse fena olmaz.Evi olabildiğince sıradan bir hale sokmak gerekiyor ki, akıl sağlığını çok dağılsan da koruyabil diye bu önlem.
   *
Çorabın tekini nereye koydum sorunsalını geçiyorum o bekar evine dahil bir konu esasen.Ya da; tencereyi yıkayamadık bir aydır, o zaman çöpe atalım di mi? 
   *
   Keşke bu evli evi de böyle basitleşse. Ama işte artık sen o eski sen istesen de zor biraz, kasar.Artılarıyla eksileriyle nelere şaşılıyor evlendikten sonra...
   *
  Gelsin Ütüler, Katla Tamam!
   
   Evlilik iyi hoş da, peki bu ütüleri kim yapacak?  Ütüyle bakışmalar falan her pazar düzenli. Arada kurulan bağ duygusal ama aşk nefreti gibi.Neyse... 

   Başladın ütü işisine; ama bi dakka? Herşey elinden son ütücüden çıkmış gibi.İyi de bu nasıl oldu şimdi? Herşey bir imzaya mı bakıyordu biz bilemedik. Eskiden ben ütüleyince ağzı gözü kayan bluzlar şimdi tiril tiril akıyor.Evlendin ve sana ütü aplikasyonu yüklemiş olmalılar.Evlenince gelen ütücü aydınlanması.

    *
   Her şeyi geçtik; ütüledin tamam, katlama işi? Yamuk yumuk katladığın ne varsa artık milimetrik bir denk getirme ucu ucuna.Otomatik olarak çarşafı düzgün katlamalar, bi haller. İnsan hayret ediyor. Yeteneğin evlenmiş hali bu olsa gerek. 

   *
   Çay-Çorba İşleri...


   Çay güzel şey, evin demirbaşı.Kenan Işık sordu geçende kız bilemedi o ayrı; 'kullanmasak da ocağın üzerinde duran şey nedir?'. Demlik işte. Çaycı milletiz biz.Çay demlemeleri de iyi biliriz.Evliysen daha da bilirsin. O nası ya? Demlediğin çay kırk yıllık çay ocağından çıkmış gibi, tadından içilmiyor kıyamıyorsun içmelere, instagrama koydu hatta geçende bizim evin diğer üyesi.Acayip. Bekarın kahvesi-öyle bir söz vardı- evlinin çayı demek ki, ne bilim. 
   *
    ...Girdin mutfağa,yeni alınmış mutfak önlüğü takıldı, eldivenler vs. tam takım.Sanki okunmuş üflenmiş onlar da, giydin, oldun hemen bir şef, bir gurme! Al sana orjinal patentli Turkish cousine (Türk Mutfağı) uygulaması ve en güncelinden üstelik.Evlilik cüzdanına bi göz at mutlaka göreceksin oralarda bi yerde.Yüklemişlerdir muhakkak, son sürüm. 
   Peki bu yemek lezzeti nereden geliyor canısı? Yemeğin içine sanki 'evlendin sosu' katıyorlar ve artık ne sen o eski amatör aşçısın (aşçı kelimesi çok kaçtı ama başka bi kelime layığını bulamadım) ne de yapılan yemek eski tadında.Çok bambaşka.
Hatta geçenlerde sıradan bir sandiviçimle bile baya sükse yaptım mesela.Ve daha neler neler...Tarifler yetmez.
   *
   İnatçı Lekelere Son! 

   Ne vardı, inatçı lekeler vardı n'oldu onlara bilemiyorum yok oldular. Üniversitedeyken inatçı lekeleri biriktirir sömestr beklerdim. Şimdi olay değişti.İmza atıldı ya.Oraya eklediler tabii- çıkmayan leke aplikasyon 3.1-.Halbuki o deterjan eski deterjan, neyi yıkasam ama sıfır kilometre çıkıyor.Annem bunları okuyorsa eminim gülmüştür halime- evet anne benim, meraba! 
  

   * 
   İşte böyle...
   Sana reset atmışlar gibi, baştan bir donanım yükleniyor ve şuursuz değişim başlıyor imza sonrası. Hiç o işlerde bezi-tarağı olmayanı da gördüm evlendikten sonra, çok iyi işler çıkarmış, takdir edilesi.Tespite düşük oran hata verdim. 
Adaylara selam olsun...
    
   


   

7 Nisan 2014 Pazartesi

Bazen Bazı Durum



     Sonsuz bir eleştiri aşkıyla yazıyordu, yüzkırk karakteriyle... Fikir bombardımanına tutulan herhangi bir gazeteci, yazar vs. idi. Adamı attığı tweet üzerinden yiyip bitirmek üzereydiler. Malum twitter ahalisinin bir kısmını akbabalar oluşturuyordu.Kurban şahıs kendince görüş belirtmişti oysaki. Şimdi atılan tweetin altına yazılan yorumlardaydı sıra.Okudukça hayret etme lüksü kalmıyordu.İnsana tahammülsüzlüğün boyutundaki yükselen öfke daha da artıyordu.
    *
   Neydi? Vay efendim o (malum gazeteci vs.arkadaş) eskiden öyle mi dermiş, aslında böyle dermiş, önceleri düşüncesi şuymuş şimdi bu muymuş? Eskiden lahmacuncuymuş da şimdi o kim oluyormuş da suşi yiyormuş? Vik vik vik...
  
    E bu adam n'apsın, ölsün o zaman?
    *
 Önceleri öyle diye bugün başka düşünemez mi? İyi ya da kötü göreceli değişemez mi, düzelemez, gelişemez mi? Sana göre kötüdür kimine iyidir o; ya da tam zıttı. Millete kalsa o zaman herkes aynı kalsın farklılaşmasın, aman konuşmasın, hep aynı çizgi; sapma sıfır!
    *
    Canı isteyenin bile din değiştirebildiği bir dünyada yaşıyoruz nitekim. Düne göre bugün herkes yeni, yarın çok bambaşka.Neden hemen yargılama var. Neden hemen 'sen de dün buydun bugün busun işte,geber' falan. Belki pişman, belki artık o eski o değil.
    *
    Her gün herkes değişir. Mecburiyeti takmayan tek şey belkide değişim dünyada. Mecburiyetten değil de öyle olması gerektiğinden. Çok kurcalamaya gelmeyen konu gibi. 
    *
    Dünkü aklımı beğenmiyorum diye de bir söz var. 
   
    Hangi sen üç ay önceki sen? İkisi arasındaki 7 farktan fazlasını bulunuz. 
   *
    Bugün her kimlikten, ne meslekten olursa olsun, topunun değişmeye hakkı var. Senin de normal şartlar altında eleştirmeye elbette.İşin ironi kısmı ise rakı masasında 'o şahsı da iyi biliriz ama önceden bunu da savundu' diyor olmanla başlar. Sen ki aferin; nasıl da tarihi, sopu,soyu,geçmişi biliyor olduğunu ispatlamanla son bulur. Hep neticeye değil haticeye baka baka kimsenin yenisi değil, nedendir eskisi dile dolanır. 
     *
    Ve adam asmaca son bulmaz, hep devam edecektir kaldığı yerden, dünden. Bir bugün olamaz.








     Bazı İnsanlar...

   
    Twitter falan demişken, laf nereye geliyor bak.Çılgın bir geyik vardı; 'bazı insanlar' diye, öyle deli-dolu belgisiz zamirdi ki, gelişinden belliydi cümlenin kastı. Gerçi hala var da, ülke gündemi kastığından geri planda kaldı, yine yakındır hortlaması. 
    *
    Kim bu bazı insanlar? 
    Bazı insanlar bazen insandı...
    Bazı insanlar alçak gönüllüydü, bazıları da alçak olmaya gönüllüydü...
    Bazı insanlar bazı insanlardı...
    Bazı insanlar afedersin ama çok şeydi...
   *
   Yatacak yeri yoktu bu 'bazı insanlar'ın...
   Yüzkırk karakterle yerden yere vurulandı, tek yüklemle defteri dürülendi...
   Kimse üstüne alınmadı ama bir o kadar 'acaba mı?' dendi.(bu kısım şüphelerden ırak) 
   *
   'Bazı insanlar' dedi isyancı. Tepki korkusu cümlenin devamını getirdi; isimsiz, hedef göstermeden.Genellerken özele bu kadar inilebilirdi çünkü.
   * 
    Kim olduğunun ne önemi yoktu zira; mesajı aldıysa herkes tamamdı aslında...
   
    *

    Kısa not: Yazıyı yazarken bir yandan South Park izliyor öteki taraftan da dolapdere big gang dinliyor oluşumdan mütevellit, konuya yüzeysel bakışım çok ciddiye alınmamakla beraber, ne kadar özele inme işi kişiyi bağlar. 




30 Mart 2014 Pazar

Olmadı Oyun Diş Buğdayı Partisine!


     Diş Buğdayı, nam-ı diğer 'diş hediği'.(Detay seven araştırsın google'dan ben tahammülsüzüm). Çok uzun sürmedi hepimizin tanışması. Geleneğin kendisi değil, 'nerden para kazanırım' algısıyla sektörde yeni bir akım başlatanlar buldu bizi. Hiç fikir sahibi olmadan aktivite sahibi olan annelerle karşılaştık. Diş buğdayı benim tanımımla -80-90 kuşağı annelerin 2000'li çocuklarına düzenledikleri sözde gerekli özde 'ne gerek vardı kasmaya' partisi. Harbi ne gerek vardı kasmaya? 
   *
    Belki ben abartıyorum; ama senin de bu ısrarlı gereksizliğe alet olman da abartı olmuyor mu şimdi, sen de dişler buğdaylar derken bir an olsun 'n'apıyorum ya ben' demiyorsun acaba. Bu tamamen yeni dönem gençliğin elit tasdiknamesi almak için başvurduğu ve ardından düzenlediği buğday partisi aktivitesiyle kendince atladığı level ispatlaması. 
    *
    Bir grup kendi içinde doğurup doğurup parti veriyor. Doğumgünü partisi cepte. Ona laf yok. Çocuk bu; kutla neşelen, yeni bir yaş, yeni bir umut, her yeni yaşta ilerleme kaydeden bebeğin heyecanı kıyaslanamaz. Ama buğdayla dişle olacak iş değil bana kalırsa. Maddi külfet olmaktan başka, altın gününden de öteye gidemiyor amaçlanan. 
   * 
  Baby shower, diş buğdayı, karnı burnunda partisi, hoşgeldin partisi...Çevreden duyduklarım bunlar. Niceleri vardır da haberim yoktur. 
   * 
   Bu partilerde öyle iki kısır bir tepsi börekle atlatabileceğin türden değil. Dedik ya; bir sınıf atlıyorsun artık trend oluyorsun. Organizasyon şirketi vazgeçilmezin olmalı. Hatta çocuk doğmadan bütün partileri toplu paket şeklinde anlaşan var. Şirket gelip düzenli aralıklarla eşe dosta parti veriyor. Konsept aynı, renk farklı. Zevkine kalmış tabii. Çocuk uyuyor ama yatağında,dünya ne umrunda. 
  * 
 Şimdi merak ediyorum, ben bebek olsam, büyüsem sonra; annem bana 'sana diş buğdayı partisi verdik oh yedik içtik hediyeler şelale'  dese mi daha mutlu olurum ? Yoksa; 
'senin için falanca ormana elli fidan diktik çocuğum şimdi büyüdüler ağaç oldular' dese mi? 
 * 
  Cevapsız sordum ki, sen de sor bir kendine diye. Benim cevabım zaten belli. Partiye harcadığın masraf uçup gidebilir ama benim verdiğim ağaç böcek işi sadece bir örnek olabilir. Alternatif çeşitlenebilir. Senin yaratıcı gücüne kalmış.Dileğin anneler grubunda onaylanmak ve alkışlanmaksa, emin ol, o marjinal diye düşündüğün parti organizasyonundan çok daha fazla garantin var,eğer biraz kafa yorarsan.
  *
  Yetmez ama diş buğdayı.Yetmez ama fena da olmaz hani.Hemen savunmaca.Yetmez ama bu bir statü göstergesi; mecbursun. Neyin eksik 'onlar'dan.
  *
  Her geçen gün yeni bir moda akımı. Ben yerimde sayıyorum belkide, yeniye açık değilim, fakat diş buğdayı partisi tarzını da ilerlemekten saymıyorum desek daha doğru. Instagramda Berkecan'ın baby shower,Berilsu'nun diş buğdayı, facebookta albüm, devam...
  *
  Sevgili Sebastian, olmadı sen diş buğdayı partisine ver oyunu.Oldu olacağı o görünüyor. Bunlar hayatta oyalanmak için türlü-tatlı cilveler nihayetinde.Oyunu ver diş buğdayı partisine,sen de kurtul biz de. Hem ne gerek var düşünmeye; senin yerine organizasyon takımı düşünüyor -en şahanesinden!
   * 
 Yazı biraz da anlayana; anlamayan ya da anladım ama evet diyen, party hard devam edebilir; sabır herkesi kabullenmektir zaten... 
   

23 Mart 2014 Pazar

Elektroniğin Tozu



        Gelişen teknolojiyle evlerimizi elektronik eşyalarla doldurmaya günbegün devam ediyoruz.Teknoloji artık evimizin demirbaşı haline geldi. 'Tv ünitesi' terimine hepimiz aşina. Tv ünitesi, ses sistemi, konsol, ipad derken yeni bir iş kolu doğdu. 
    *
    Şimdi, girişten mütevellit, teknolojik açıdan dem vurup, wi-fi'den ihphone'a ordan onu tv'ye onu da ipad'e bağlama sırlarının yollarını anlatan bilgiler paylaşmak üzereymişim gibi bir his bende de oluşmadı değil. Lakin bende öyle mucit bilgiler, bilsem de çok barınmıyor, çok geçmeden unutuyorum ilgi alanım olmayışından. 
     *
   Bu arada son dönem moda olan paragraf arası yıldız atma işi beni de sardı; okuyucuyu teşvik ettiğinden söz ediliyor. Uyalım dedik.
     * 
   Elekronik dedik, eşya dedik. Ev dolu eşya. Neyse gün geldi tozlandı. Bazı hatun kişiler 'ben toz almam aldırtırım' derse, ona da yolu var bu geyiğin. Biri çıkıp dese ki 'elektronik eşyaların tozunun alınması' ,hem de ne! derim. Sildikçe çoğalan toz bulutu çünkü...
Sildikçe çoğalan, temiz olsun derken, sanki daha da beter bir hal böyle; tozutması. 
   Anlayamazsınız. 
   Bir de 'ıslak bezciler'le 'kuru bezciler' var. Islak bezci arkadaşlar 'ıslak bezle sil toz olmaz' derken, 'kuru bez çare' diyen var. İkisi de senelerce denendi; sonuç negatif. Islakta yapışarak türedi, kuruda havalara uçuştu. Tozu kökünden kazıyamadık türlü bir. 
     * 
  Şimdi ilk paragraftan hatırlatarak kendimi çürüterek bir sır açıklıyorum.
     *
  Elektronik eşyalarınızı streç folyoya sararak tozdan koruyabilirsiniz. Sıradan bir streç folyoyla kapladığınız ipad vs. daha sonra kullanmak üzere açabilirsiniz. 
     *
  Beyin bedava.
     *
 Saçma. Evet, zaten elektronik eşyaların yapıldığı madde de saçma bana kalırsa. Televizyon ünitesinin aç gibi toz çekmesi de tesadüf olmasa gerek. 
     *
  Şimdi uyarlama kısmına geçelim. Elektroniğin yerine çok sevdiğin birini koy. Tozdan nem kapan bizler. En ufak şeyde hallenme güdüsüne sahip iç yapımız, sevgili şuuraltımız. Silmeye çalıştığında daha da darlatan, altını silmeye çalışırken, üstü tozlanan seni sen yapan duyguların açığa vurumu. O çok kol kanat germeye çalıştığın kişinin, sana çok bir tv misali; çokça vizyon vaat eden, karşılıklı bir alışveriş hukukunun olduğu şahsın tozlanması. Zamanla silmeye çalıştığın, sildikçe bitmeyen,
   ve sonunda az biraz tozla kalan ' neyse sonuçta tozunu aldım' dediğin seninkiler.
    * 
   Alamadın. Sonuç: Toz alma eyleminin bir sıradan kabullenmesi. Zamanla ilişkide olduğun insanların tozlanmalarını bknz. değişimlerini- kabullenmek zorundasın.Benim streç folyo taktiği de bu uyarlamada maalesef işe yaramıyor, kapladığın yalnızca seni bağladı,bir dönem durumu götürür sonra aç kapa yalama olur o streçte.Gına gelir tekrar
kaplamaktan.Üstünü örtemediğine çabalama. 
   *
   Israrla tek bir toz kalmayıncaya kadar silme çaban da seni yormaktan öteye gitmez. Öylece hafif tozlu mozlu kabullenmek senin de tozlanmışlığını kabul etmektir bir yerde. Sonuçta tozlandığı için kalkıp camdan fırlatmadığın bir tv bir elektronikler sistemi var evinde. Kimseyi de kaldırıp atamadığın gibi, tozlandığından sebep...
   * 
   Gel sadede, bitir.
 Dileyelim; kendi tozumuzdan değil, tozunu almaya çalıştıklarımızdan nem kapmayalım, 
 bize yeter.